Soğuk bir aralık günü. 17 aralık 2008. Aynı gün, aynı yerde doğduk. Sarıyar’da. Beraber büyüdük. Sarıyar’ın tozunu toprağına kattık. Okullarımız farklı olsa da liseyi Ankara’da okuduk. Hayatın çemberi içinde dönmeye başladık. Tekrar Ankara’da buluştuk. Sonra amansız bir hastalık girdi bedenine. Hiç isyan etmedi, şükretti haline. Bu gün defnettik. Otuz yedi yaşındaydı. Allah günahlarını affetsin, mekânını cennet etsin. Aynı gün doğduk, ama şimdi canım arkadaşım Mustafa Ulukan yok.
Cenazeden dönmüşüm, evdeyim. Dünya umurumda değil. Boş boş bakınırken gözüm televizyonda bir habere takıldı. Son istiklal Savaşı gazisi, emekli Albay Mustafa Şefik Birgöl’ü anıyorlardı. Son gazimiz 11 Kasım 2008 tarihinde yüz beş yaşında vefat etmişti. Neredeyse bir aydır hakkında programlar yapılıyordu. Haber, ilgimi bugün daha çok çekmişti. Hemen aklıma, küçükken TRT’nin gece bültenlerinde vefat eden İstiklal Savaşı gazilerimizin isimlerini saymaları geldi. Haber spikeri, yurdun her yerinden vefat eden gazilerimizin isimlerini sayardı. Çocuk aklımla, “Ne kadar çok İstiklal Savaşı gazimiz varmış?” derdim. Sanki hiç bitmeyeceklermiş gibi gelirdi bana. Keşke bitmeselerdi…
Yıllardır büyüklerimin hatırlarını dinledim. Her soruma mutluluk içerisinde “Bunları bilmeniz lazım.” diyerek cevap verirlerdi. Anlattıklarıyla “Bizler de dolu dolu yaşadık, bir köşede ölümü bekleyen, hayatı boşa geçirmiş insanlar değiliz.” diyorlardı. Peki ya onların da büyükleri… Şu anda adları sadece mezar taşlarından ibaret gibi gözükseler de, eminim; hayattayken neler yaptıklarının, ne gibi kahramanlıklar gösterdiklerinin, bizden daha mert, onurlu ve zor bir yaşam sürdüklerinin bilinmesini isterlerdi.
Köyüm Sarıyar’da, yaşlılarımızla yaptığım görüşmeleri kamera kaydına alıyor, nasıl bir yaşam sürdüklerinin bilgilerini topluyor, belki bir gün bunları yazarım diyordum. Ne zaman?…
Aynı gün doğduğumuz, çok sevdiğim arkadaşım Mustafa’yı kaybettim. Birkaç saat önce doğmuştum ondan. Hep takılırdım ona, “Senden büyüğüm, bana abi demelisin.” diye. Bana ağabeylik yaptı giderken. “Yapmak istediklerini, hemen yap. Bu günden yarına kimsenin yaşam garantisi yok.”
Son İstiklal Savaşı gazisi Mustafa Şekip’in şahsında, tüm şehit ve gazilerimizin kahramanlıkları anlatılıyor, onlara methiyeler düzülüyordu televizyonda. Elbette hepsi birer kahramandı. Peki, sağlığında bunlar yapılmış mıydı?..
Mustafa Şefik’ten sonra, yazmayı planladığım romanda adı geçen büyüklerimi düşündüm. Dedemin adı, Mustafa Kemal Atatürk’ten dolayı, babası Koca Hafız Mustafa tarafından “Mustafa Kemal” konulmuştu. Allah uzun ömürler versin bu gün seksen dokuz yaşında, sağ idi. Yazacaklarımla anlatılacak konuların çoğunu ondan dinlemiştim. Ben de dinlediklerimi Allah gecinden versin ama o ölünce mi yazacaktım?
İçimden yazma cesareti geldi. Yazmaya başladım.
Gürkan Kılıç