Evi ve eşyaları yanan, ceplerinde hiç parası olmayan, biri Mustafa’nın ilk eşinden olmak üzere beş çocuğuyla baş başa kalan Lütfiye, zorlu bir hayata başladı. Lütfiye çocukları ile birlikte, biraz İsmail (Tekin)’in, biraz Zühtü (Yücel)’nün, biraz Emin (Bamyacı)’in, biraz da Mehmet (Kezer)’in evinde kalarak göçebe hayatı yaşamıştır.

Lütfiye, Mustafa’dan sonra bir kez daha evlenmiş, fakat çocuklarına sahip çıkabilmek için eşinden ayrılmış, daha sonra bir daha evlenmemiştir.

Mustafa’nın düşmanları, Lütfiye ve ailesini yıllarca dışlayıp, horlamışlardır.

“Babadan kalan hazır mirası paylaşamayan insanoğlu, kendi borcunu neden ödesin ki?” diyen Mustafa’nın korktuğu, öldükten sonra başına gelmiş, ödenmeyen banka borçları da Lütfiye’nin ve İsmail’in  sırtına kalmıştır. Ayrıca Osmanlı’nın son dönemi  ve Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarındaki vergi toplamalarına ilişkin yapılan incelemelerde, evle birlikte tüm evraklar da yandığından devlete belge ile ibra edilememiş, Cumhuriyet bu yüzden aileye ayrıca bir borç çıkarmıştır. Bankaya ve devlete olan borçlar “Reddi Miras” edilmeyerek, ailece 1960 yılına kadar taksitlerle son kuruşuna kadar ödenmiştir.

“Çok yaşayın, bin yaşayın, çoluğunuzu çocuğunuzu mutlulukla okşayın, bir yastıkta kocayın, kocayamayanları unutmayın” diyerek ömrü boyunca bu şekilde dua eden Lütfiye, torunun torununu gördükten sonra 1982 yılında ölmüştür.